Love's Mischief RPG Kalabalığın sesine kulak ver. Karanlığın orada olması an meselesi. |
|
| Metamorfmagus Alımları | |
|
+2Quentin Spencer Rodney Ysebel Moore 6 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Ysebel Moore Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 101 Kayıt tarihi : 17/05/12
| Konu: Metamorfmagus Alımları C.tesi Mayıs 19, 2012 7:37 pm | |
| Karakter adı: Bu yeteneği isteme nedeniniz: İstenilen ünlü: Yeteneğin kullanıldığı rol oyunu: | |
| | | Quentin Spencer Rodney Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 3 Kayıt tarihi : 23/05/12
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Çarş. Mayıs 23, 2012 9:38 pm | |
| - Quentin Spencer Rodney - Kurgu. - Ryan Gosling.
- ~:
Kışın, okulun dört bir yanında kurduğu üstünlük; koridorlara, ortak salonlara, dersliklere ve daha birçok yere kasvetli ve birçok öğrenciye göre nahoş bir hava salgılıyordu. Her geçen gün, karanlık yükseliyor ve kudret kazanıyordu. Bunu fark etmemek için, düşünemeyecek bir yaşta olmalıydı o kişi… Siyah pelerinin kalbinin tam üzerinde yer alan amblem, pelerine renk katıyordu. Sarının en göz kamaştıran tonundaki amblemin ortasında yer alan porsuk resmi binasını ifşa ediyordu. Ciddi yüz ifadesi, kumrala yakın bir tondaki saçlarıyla adapte olmuştu. Normalden daha büyük gözleri ve göz bebeklerinin üzerindeki okyanus mavisi retinasıyla birlikte kudretin sahibi bedenini oluşturuyordu. Kaşları çatık bir biçimde, gecenin ayazında, yasak ormanda nadir rastlanan bedenlerden biriydi. Okula pek uzak sayılmayacak bir yerde, sislerin arasında ve bir ağacın dibinde oturuyordu. Sol ayağı yere paraleldi. Sağ ayağıysa bükük bir biçimde duruyordu. Sağ elini, dirsek bölümü diz kapağına gelecek şekilde yerleştirdi. Diğer eliyse kendi elleriyle sardığı ot birliğini elinde tutuyordu. Ucunun yandığı sigara biçimli sapı, dudaklarının arasına götürdüğü andan itibaren için dolan havayla birlikte kumral saç köklerinin, boya dökülmüşçesine kararmasını ve bir tutam uzamasına sebep oldu adeta. Yüz hatlarının uzun ince ve sert bir hal almasıyla sarsıldı bedeni. Göz retinasının da saç telleri gibi metamorfoza uğrayarak renk değiştirmesiyle bakış açısı da değişti. Biraz da olsa bulanık görmeye başladığının farkına vardı. Özel yeteneğinin meyvelerine karşı olan tutumu, yüzünde bir tebessüm belirmesini sağladı. Bu halini istemsizce daha fazla seviyordu. İkizinden farklı görünmek, onunla karıştırılmamak kesinlikle tercihiydi. Ciddi, serinkanlı ve çekici çehresinde gezdirdi kalın parmaklarını kontrol amaçlı. Otunu bitirip, kalıntıları ortadan kaldırdı. Yavaşça ayağa kalktı ve sisler arasından yaklaşan kendisinden büyük olduğu belli siluetlere çevirdi gözlerini. Burada bu şekilde yakalanırsa, çekeceği ceza için ayıracak vakti olmadığı kanaatına vardığında hızlı adımlarla uzaklaştı.
Okulun içine adım attığında, havada değişen tek şey azalan sisti. Ortak salona gitmek istemediği için, yalnızlığıyla raks edebileceği, belki bir tane daha ot yakabileceği bir mekân aradı kendine. Yürürken düşünüyordu bir yandan. En sonunda, kıvrılarak göğe uzanan merdivenlere adım attı. Otuyla aynı eşdeğerdeki tütün kokusuna doğru ilerliyordu. Kuleye varmak üzereyken, burnundan dolmaya başlayan tütün kokusunun verdiği huzur ile gözlerini kapattı yavaşça birkaç saniyeliğine ve sonra devam etti yürümeye. Sakinliğini koruyarak, dersliğin olduğu tarafa ilerlemedi ve aradaki duvarın olmadığı manzaranın keyifle izlenebileceği yer de durdu. Gözlerinin arzuladığı gözlüğü şuan yanında olmadığı için veremiyor bu da hafif bulanık görmesine sebebiyet veriyordu. Arka taraftaki sırt dayamak için gerekli olan bölümü eksik olan tahta banka oturdu. Elleri iki yanlarında, avuçları serili bir biçimde yerleşirken bekledi. Bu bekleyişin kaynağını kendisi de bilmiyordu. Sadece bunu yapma hissiyatıyla doldu ve hissiyatına karşılık verdi. Birkaç dakika sonra hafif meltemler, uzun saçlarının uçlarını havalandırırken, neden beklediğini anlaması bir oldu. Bulunduğu yere girmek için gerekli olan kapısı eksik boşlukta kollarını eşiklere dayamış, onu gözetleyen gözleri fark ettiğinde gözlerini çevirdi. “Livia, bu saatte burada ne işin var?” dedi. Kaşlarını tekrar çattı ve olduğu yerde ayağa kalktı. O sırada cadı, ellerini eşikten çekmiş ve yanına gelmişti. Kendisini tanıyan yılanla, aralarındaki bağ ne kadar zayıf olsa da simasını unutacak değildi. “Senin buraya doğru geldiğini gördüm ve… Gerisini anlamışsındır.” Yüzünde zorla yerleştirildiği sanılacak bir tebessümle tekrar araladı dudaklarını büyücü bu kelimelere karşılık. “Madem öyle otur,” dedi ona doğru elini az önce oturduğu tahta banka doğrultarak. Kendisininki gibi bir tebessümle karşılaşan büyücü, cadının oturmasını bekledi ve ardından kendisi de oturdu. “Peki, anlaşılan dertleşmeye ihtiyacın var. Konuş bakalım, neden buradasın?” Ses tonu, kelimelere tezat ve samimiydi.
-Başka bir sitede yaptığım bir role play'i verdim; umarım sorun olmaz. | |
| | | Ysebel Moore Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 101 Kayıt tarihi : 17/05/12
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Çarş. Mayıs 23, 2012 9:40 pm | |
| | |
| | | Barbara Elvfsie Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 53 Kayıt tarihi : 27/05/12 Yaş : 28 Nerden : Yalovamsı.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Paz Mayıs 27, 2012 3:44 pm | |
| +Barbara Elvfsie +Kurgu gereği. +CANDıCE SWANEPOEL. - Spoiler:
B, her zaman ki gibi en çok sevdiği mekan olan, kullanılmayan sınıfta, yeni avıyla işini bitirmiş dışarı çıkıyordu. Eteğini ve gömleğini düzeltirken, duvardaki aynaya kenetledi gözlerini. Gerçekten çok güzeldi. Ama bu güzelliğin kendisi için bir önemi yoktu. O bedeninden memnun değildi. Birlikte oldu her erkek onu başka birisine benzetiyordu. Acaba kendisini de başkalarına benzetenler var mıydı? Üçüncü katın merdivenlerinden yavaş yavaş inmeye başladı. Hogwarts bu gün adeta bir matem havasındaydı. Ortalıkta kimse yoktu. Gözleri tablolarda hareket eden minik insan figürlerinde gezerken, bedeninde aniden bir kasılma hissetti Barbara. Aniden yere yığıldı, dizleri sert zemine çarparken istemsizce bir çığlık attı. Etrafında tatlı bir rüzgar oluşmaya başlamıştı. Dalgalı kahverengi saçları uçuşuyordu. Bacaklarından yukarı doğru bir ışık huzmesi tüm etrafı aydınlatıyordu. Metamorfmagus, diye fısıldadı kendi kendine. Kasılma, vücudunu terk ettiğinde, az önce önünde durduğu aynaya doğru koştu Barbara. Bakışları, keskinleşmişti. Hayalinde kurduğu vücuda sahip olmuştu. Suratına yerleşen o, tatlı tebessüm sanki hiç bitmeyecekmiş gibiydi. Fakat, bu şekilde yakalanırsa, başına gelecekleri de biliyordu. Az önce yerde öylece bıraktığı avının yanına döndü. Kapıyı yavaşça araladığı zaman, çocuğun tepkisine hiç şaşırmamıştı. "Oh bebeğim. burada ne işin var?"
Biraz uyduruk ama, şimdi ancak bu kadar oldu.
| |
| | | Ysebel Moore Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 101 Kayıt tarihi : 17/05/12
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Paz Mayıs 27, 2012 4:36 pm | |
| Yetenek kabul ancak ünlü kullanımda. Sahibiyle anlaşmanız yoksa başka ünlü almalısınız. | |
| | | Barbara Elvfsie Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 53 Kayıt tarihi : 27/05/12 Yaş : 28 Nerden : Yalovamsı.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Paz Mayıs 27, 2012 4:41 pm | |
| Karakterle anlaşsaydım, zaten benim olan şey benim olurdu. Konuşurum yinede, başka sitelerde millet sormadan almıştı benimkini onun için hani. | |
| | | Ysebel Moore Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 101 Kayıt tarihi : 17/05/12
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Paz Mayıs 27, 2012 4:46 pm | |
| Üzgünüm anlaşma olmazsa başka bir ünlü seçmelisiniz. | |
| | | Sofia Ksanochka Hufflepuff V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 40 Kayıt tarihi : 25/05/12
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Paz Mayıs 27, 2012 5:35 pm | |
| .Sofia Ksanochka .Şimdi aile kurgusuna tam karar vermesem de bunun kesin neutron bir kardeşi var. Onun ortamlarına akmak için kılık değiştirmeli sonuçta pek sevilmiyor büyücüler. O bakımdan yani. Hem meta kurgusuyla rp yapmayı severim. Değişik olurlar. .Asıl ünlümü belirlemedim daha. Kararsızlık u.u Ama metam şu olursa hoş olur. Freya Mavor - Spoiler:
Kulağını feci şekilde tırmalayan bu sesten kurtulmanın sevinciyle, trenden hızla indi. Eve bir durak daha olmasını takmıyordu. Zorunlu olmasa o eve geri dönmezdi zaten. İstasyondaki değişik tiplere aldırmadan çıkışa doğru adımlarını atmaya başladı yavaş yavaş. Ayakkabısının topuğu olmamasına rağmen çıkardığı topuk sesleri, istasyonun yılların yorgunluğunu üzerinden atmak istercesine soyulmuş duvarlarına çarparak, geri geliyordu. Ne kadar uğraşsa da gözlerini alamıyordu birkaç tane, ırkının ne olduğunu çözemediği, tipsizden. Siyah uzun saçlarıyla köşeye sinmiş, genetiklerinde bozukluk olduğunu tahmin ettiği bir gençten çok uzun süre gözlerini alamadı. Birine o kadar çok benzetiyordu ki gidip kim olduğunu bile sorabilirdi. Neyse ki kendini tutabilmişti. Siyah göz kalemiyle mavi gözlerindeki ışıltıyı ne kadar kapatmaya çalıştıysa o kadar parlamıştı sanki. Tenindeki siyah kaplamayı temizlese gerçekten etkileyici olabilirdi. Bakışlarını zor da olsa önündeki yola dikti.
Çıkışa yaklaştığında yağmur damlalarının seslerini duydu. Yavaş mı daha az ıslanırım, koşarak mı daha az ıslanırım? Bu soru beyninin yıllardır kendiyle tartıştığı ilginç ve saçma bir soruydu. Sanki birkaç hücre ayrı konularda cephe oluşturmuş ve sonu gelmeyen bir savaştaydılar. Tıpkı ruhundaki karanlık ve aydınlık savaşı gibi bir durumdu bu. Koşarsa yağmur damlalarını kendine çekerdi ve ıslanırdı; fakat koşmazsa da yağmur damlalarının istisnasız hedefi olacaktı. “Bunu tartışacağına asanla bir şemsiye yapsan, daha mantıklı olabilir.” Kendi sesini duyduğunda durdu. Soğuktan göğsünde birleştirdiği kollarını indirerek ceketinin iç cebindeki asasını eline aldı. Gözlerini etrafında gezdirdi. İç sesinin, ruhunda yaptığı yankılar delirme belirtisi olabilirdi. Burada kimse yoktu... Tanrım, lanet olsun!, diye düşünerek saçlarını dağıttı ve asasını ceketinin iç cebindeki yerine yerleştirdi. “Hey, ben buradayım.” Kafamı sallayarak lanet sesi susturmaya çalıştı. Fakat ‘Buradayım!’ şeklindeki feryatları yankılanıp duruyordu. Fark etmeden adımlarını hızlandırdı. Yağmur seslerini şimdi daha iyi duyabiliyordu. Pat, pat, pat…
Gözlerinde yaşların biriktiğini hissediyordu. Mavi gözlerini sıkarak onları engelleme çabalarına girişse de çoktan yolun sonunda olan yaşların bazıları yanaklarından süzülmüştü bile. İçinden yükselen feryatların üstesinden gelmek için çığlık dudaklarında kaldı. Ses sonunda gitmişti… Tanrıya şükür dualarını göndererek derin bir nefes aldı ve kuruyan dudaklarımı yaladı. Başını kaldırdığında çıkışı görebildiğini fark etti. Kaşlarını çatarak başını salladı hafifçe. İstasyon çıkışının neden toprak bir zeminde olduğunu anlayamıyordu. Yağmur yağdığında çamur olacağını düşünmüyorlar mıydı?
“Muggleların aklı bu kadar işte Evans. İğrenç yaratıklar.” “KAPA ÇENENİ!” “Haha, önce sen susmalısın.” “Ben-zaten-konuşmuyorum.” “Dün akşam, sarı renkli peruğuyla sürekli öksüren, bulanık meteoroloji sunucusu, bugünün güneşli olacağını söylediğinde ne kadar doğru söylüyorsa sende o kadar konuşmuyorsun, emin ol… Hem sence ben kendim mi konuşuyorum? Bunları sen söylüyorsun Linda Kathleen Evans. Başkası değil.” Bu kendisi olamazdı. Eğer kendi konuşuyorsa televizyondaki sunucuya bulanık demezdi asla. Kendi de bir muggledı sonuçta. Kendini gerçekten böyle mi nitelendiriyordu? Bulanık… Peki annesi de okuldayken bulanık diye çağrılıyor muydu? Burnunu çekti ve yanaklarından süzülen inci tanelerini elinin tersiyle sildi. Ruhunu parçalayan sebebin saçma olduğunu bilmesi gerekirdi. Omuzlarını dikleştirdi ve dudaklarını hareket ettirdi sessizce. “Ben bulanık değilim.”
Bunları düşünürken çıkışın köşesinde öylece beklediğimi fark etti. “APTAAL… Aptal…” Etrafında yankılanan şarkıyı duyduğunda sinirle nefes aldı ve dışarı adımını attı. PAT. Yapıştığı çamurlu yerde zar zor nefes alıyordu. Üstelik nasıl başardığını bilmediği bir şekilde yüz üstü düşmüştü. Ağzına dolan çamurları tükürdü ve ayağa kalkmaya çalıştı; ancak başarılı olduğu söylenemezdi. Kolunun çekildiğini hissettiğinde yağmur damlalarının ceketinde yarattığı ses dalgalarını işitti. Her bir damla içindeki sinir kazanına misafir oluyordu. Bunun yanında kendi sesinden duyduğu ve yankılanmakta olan şarkının, aptaldan sakara geçiş yapması da ateşe körükle gitmesine neden oluyordu. Dengesini ona çarpan çocuk sayesinde bulduğunda yüzündeki çamurları, sıyırdı. Saçlarına dokunmak bile istemiyordu ki; göz ucuyla çocuğun gülümsediğini gördü ve ellerinin genç cadının gittiğini… “Bu kızıl saçlara çamurlar hiç yakışmıyor bence.” Fısıltı denilebilecek tonlamadaki seslerini işittiğinde çocuktan şaşkınlıkla uzaklaştı. Hızlıca saçlarının uçlarını kavradı ve gözünün önüne getirdi. “KIZIL MI!?” Sesi neredeyse çığlık denilebilecek gibi çıkmıştı. Saçlarını kavrıyor, gözlerinin önüne getiriyor, ağlamaklı bir şekilde mırıldanıyordu. Çocuk yanına gelip kaşlarını çatarak “Sorun nedir?” diye sorduğunda hiçbir şey söylemedi. Sadece derin derin nefesler alıyor. Bu hayalinde ne zaman bitiğini bilmediği sesler gibi uzaklaşmasını istiyordu.
“Aah, tanrıya şükür… Ben hala sarışınım.” Her zaman boşluktan geldiğini hissettiği ses bu sefer tam sağından geliyordu. Başını hızla çevirdiğinde gözleri şaşkınlıkla açıldı. İşte orada duruyordu. Biraz saydam gibiydi ama bu kendisiydi ve sesin sahibiydi. Bir şeyler söylemek, kızmak ve bağırmak için dudaklarını aralıyor ama tekrar kapıyordu. Cisimleşmişti bu lanet ses! Bakışları şaşkınlıkla açılırken karşısındaki hayaletimsi cadı ona tiksintiyle bakıyordu. “Ne kadar da salaksın… Senin gibi birinin hayali olmaktan utanıyorum! Anlamadın mı? Sende Metamorfmagus yeteneği var.” Bir anda kendini bırakmaya yeltendi. Çamur zemine öylece düşmek istiyordu. Sadece düşmek ve içinde kaybolmak… Karşısında ona omuz silken ve kibirle ve kendini beğenmiş bir edayla gülümseyen kendisine baktı. “İyi de… Ben bir mugglelım. Metamorfmagus OLAMAM!” Sesi yükselmişti ve yanındaki çocukta neler olduğunu öğrenmeye oldukça meraklıydı. Ona ateş saçan gözlerle baktı ve sesini kontrol etmeksizin “Lanet olasıca MUGGLE. GİT BURADAN!” Ne diyordu böyle? Resmen hakaret etmişti. Kaşlarını çattı ve hayaletine –ya da her neyse- döndü. Kendisini aynaya dönüyormuş gibi hissediyordu. Bunu kendi yaratıyorsa bile iyi yaratıyordu… Düşüncelerini uzaklaştırmaya çalışıyordu k karşısındaki cadı konuştu aynı ego pompalanmış sesiyle. “Hey, sen o zaman… İğrenç bir muggle değilsin, evlat falan edinmişlerdir herhalde…” Etrafta yankılanan bir kahkaha atarak devam etti. “Veee bende iğrenç bulanık bir şizofreninin hayali olmuyorum böylece!” | |
| | | Ysebel Moore Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 101 Kayıt tarihi : 17/05/12
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Paz Mayıs 27, 2012 5:47 pm | |
| | |
| | | Aethra L. Pavone Hufflepuff V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 24 Kayıt tarihi : 23/05/12
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Ptsi Mayıs 28, 2012 9:20 pm | |
| Karakter adı: Mischa Aristide Bu yeteneği isteme nedeniniz: Kurgusunda iki yüzlülük falan var hatunun, taktığı maskelerden sıkıldığında yeni bir karaktere bürünebilmek için ihtiyacı var bu yeteneğe. İstenilen ünlü: Dianna Agron - Yeteneğin kullanıldığı rol oyunu:
Rüzgâr pencereden içeri dolarken yırtık perdeler havalanıyor, kırık camlar sallanarak insanın sinirini bozan bir ses çıkarıyordu. Sessizliği çığ gibi yarıyordu çıkan uğultu. Zayıflıktan karnı birbirine geçmiş bir fare eski püskü evin içinde tıkırtılar çıkararak dolanıyor, aç karnını doyurmak için ufakta olsa bir ekmek kırıntısı arıyordu. Evdeki mobilyalar çürümeye yüz tutmuş, kopan çürük parçalar etrafta başıboş dolanıyordu. Etrafta tanrının merhametine bırakılmış izbe, dökük ev dışında ormandan başka bir şey yoktu. Bunun içindir ki ormanın arasında beliren siluet her hafta aynı saatte aynı yerden çıkıp geliyor olmasaydı doğa onu bu kadar samimiyetle karşılamaz, ona bağrını açmazdı. Genç kız eve vardığında sarı saçlarını savurarak içeri girdi. Giydiği ayakkabıların topukları zemini sarsıyor, sivri noktaları çürümüş tahtaların içine batıyordu. Zar zor adımlar atarak ilerlerken çürük tahtalardan çatlama sesleri de yükselmeye başlamıştı. “Bir bu eksikti,” diye söylenerek elindeki yemek paketlerini yavaşça yere bıraktı. Kendisine çürümeye yüz tutmuş bu evde hala bir kırıntı bulamayan küçük fare taze yemeğin kokusunu aldığında bütün tehlikeleri yok sayarak poşete doğru koştu. Paketlerin etrafında dolaşıp yemeklere ulaşabilmek için bir yol ararken genç kız ona doğru döndü. Aceleyle poşetin içine tırmanıp o karmaşada yemeklerin arasında kayboldu. Bu esnada sarışın kız mankenlere taş çıkaran fiziğiyle ayakta dikiliyor, gözleri yukarı çıkan merdiven basamaklarına kilitlenmiş halde, birisini bekliyordu. “Yine geç kaldın Jess,”diye kendi kendine söyleniyordu. Ne zaman etrafta birkaç tur atmaya kalksa tahtaların çatırtıları sinirini bozuyor, hemen vazgeçiyordu. Buluşmaları gereken saati on beş dakika geçmişti ve Jessie ortalarda yoktu. Geciktiği için duyduğu sinir yavaş yavaş endişeye dönüşürken tedirgin adımlarla merdivenlere doğru ilerledi. Normal koşullarda üst kata çıkması kesinlikle yasaktı, kendisinin de bunun için can attığı söylenemezdi, ama şimdi içindeki korku o kadar büyümüştü ki Jess’in saçma kuralları umurunda bile değildi. Tek umursadığı onun iyi olmasıydı. Birisi mi bulmuştu O’nu? Yoksa kaçması mı gerekmişti? Ya da… Aklında hepsi birbirinden olumsuz bin bir düşünce dolanıyordu. Gerçekleşmesi en uçuk ihtimaller üzerinde bile düşünüyor, mantık terazisinde tarttıktan sonra eliyordu. Merdivenlerin dibine geldiğinde yavaşça seslendi: “Jess?” Cevap yoktu. Bir iki merdiven çıktıktan sonra daha güçlü bir sesle seslendi: “Jessie?!” Hâlâ cevap yoktu. Hangi cehennemdeydi böyle? Bir iki adımdan sonra tıkırtılar çalındı kulağına ve olduğu yerde durdu. Çok daha temkinli bir halde yeniden seslendi ama sonuç aynıydı. Hiç düşünmediği bir olasılık süzüldü birden zihnine: “Jess’i bulan kişi hala burada mıydı?” Bu düşünce daha da gerilmesine sebep olmuştu. Hiç düşünmeden annesinden miras kalan metamorfmagus özelliğiyle görünümünü değiştirdi. Bu panik haliyle ne kadar başarılı olduğunu bilmiyordu ama en azından tanınmayacak kadar değiştiğini umuyordu. Abisine bir şey olmuş olabilirdi evet ama o yine de kimliğini ifşa edemezdi. Kimse onun Jessie’nin kardeşi olduğunu bilmemeliydi. Aslına bakılırsa kimse Jessie’nin kimliğini de bilmemeliydi ama o başka bir muammaydı tabii. Şimdi biraz bencil olma zamanıydı. Kalan merdivenleri çok daha emin adımlarla çıktı ve etrafa bakındı; geniş giriş salonunda kimsecikler yoktu. Temkinli adımlarla ve içten içe “Bir şey olmadı,” diye kendini telkin ederek Jessie’nin odasına doğru ilerlemeye başladı. Kocaman katta kapısı kapalı tek bir oda olduğundan buranın onun odasını anlaması çok kolaydı. Bir yandan abisine bir şey olduğundan korkuyor bir yandan da bütün bu işlere bulaştığı için ona küfrediyordu. Diğer büyücü aileleri gibi mutlu mesut yaşasalar ne olurdu sanki? Odanın kapısına geldiğinde elini kapı koluna koydu ve durdu. Kendi kendine “Eğer ölmemişsen seni bulduğumda ben öldüreceğim Jess,” diye mırıldanarak kapıyı açtı. Gördüğü manzara karşısında gülse mi ağlasa mı bilemeden öylece dikildi. Abisi masanın üstündeki kâğıtların arasına gömülmüş horul horul horluyordu. Onu görmenin verdiği mutluluk yavaş yavaş yerini yeniden öfkeye bıraktı. Son yarım saattir ölüp ölüp dirilmişti onun yüzünden ve o durmuş mışıl mışıl uyuyordu. Okul dışında olduğundan büyü yapamıyordu ama abisine mutlaka bir muziplik yapmalıydı. Masanın üzerindeki su dolu bardağa kaydı gözleri. Oluşan şeytani gülümseme meleksi yüzüyle büyük bir tezat oluşturuyordu. Zaten içinde melekten çok şeytanlar dolanıyordu. Hiç düşünmeden bardaktaki bütün suyu abisinin yüzüne boca etti. On Dakika Sonra Yanında elindeki havluyla yüzünü kurulayan muzip şakasına hiç gülmeyen abisiyle beraber yaklaşık on dakikadır süren bir azarla merdivenlerden aşağı iniyorlardı. Abisi yaptığı bütün değişimlere rağmen yüzüne boca edilen suyla koltuktan hoplayarak kalktığından bir iki dakika sonra karşısındakinin Mischa olduğunu anlamıştı. Hem eğlenmesine fırsat kalmamıştı hem de bir dolu azar işitiyordu. Tek kazancı suyu boca ettiğinde abisinin attığı çığlıktan aldığı zevkti. Hala o anın mutluluğuyla gülümsüyordu. Abisinin sıraladığı saçma sapan azarlar umurunda değildi, onları duymuyordu bile. Ne de olsa eninde sonunda susacak ve yemekleri soracaktı. Merdivenlerden aşağı kata inmiş odanın ortasına geçmişlerdi ama Jess o aptal azarlarına devam ediyordu. Su döktüğü kâğıtların ne kadar önemli olduğu hakkında bir şeyler gevelemişti ve tabii ki Mischa’nın o katta ne işi olduğu hakkında… Bu noktada dayanamayıp sözünü kesti küçük cadı: “Yeter artık Jess, bana beş yaşında çocuk muamelesi yapmaktan vazgeç. O kata bugüne kadar hiç çıkmadığımı sen de bal gibi biliyorsun. Bulaşacağımız zamanı on beş dakika geçince ve seslendiğim halde cevap vermeyince başına bir şey geldi sandım. Lanet olsun öldün sandım Jess! Evet, aptalım ki abimi merak ettim. Bundan sonra ne halin varsa görebilirsin. Sana da o çok gizli çalışmalarına da bayılmıyorum tamam mı?” Gözleri dolmaya başlamıştı. Saçlarını savurarak arkasını döndü, tam çıkmak üzereyken Jessie kolundan tutup kendisine doğru çekti küçük kardeşini. Abisine sarıldığında ağlama isteğini daha fazla tutamadı. “Eski halimizi özlüyorum, Jess. Küçükken benimle oynamanı özlüyorum. Keşke hiç büyümeseydim.” O güzel anılara puslu bir maskenin ardından bakıyor gibiydi, hepsi o kadar bulanıktı ki… “Şşş, ağlama. Sen hep benim beş yaşındaki melek kardeşim olarak kalacaksın. Şuan taktığın maske ne olursa olsun, yaşadıklarımız ne sonuç doğurursa doğursun sen benim beş yaşındaki meleğimsin.” Biraz duraksadıktan sonra ekledi: “Her ne kadar artık seninle oynayamayacak olsam da…” Sesindeki alaycı tonu Mischa’yı kendisine getirmişti. Gülerek geri çekildi ve omzuna vurdu: “Benimle oyun oynamanı istemiyorum seni şebek, gerçi istersem pekâlâ da oynayacakmış gibi duruyorsun.” Abisine muzip bir gülümseme gönderdikten sonra gerçeklere döndü. Çok oyalanmıştı. Artık şakaları bile bu kadar kısa sürmek zorundaydı. Yüzündeki gülümseme solarken Jess’in midesinden gelen gurultu neden burada olduğunu hatırlatıyordu. “Hadi gel, açlıktan ölüyor olmalısın.” Yüzünde oluşan kocaman gülümsemeden haklı olduğunu anladı ve eliyle gelmesini işaret etti. Paketlerin olduğu odaya girdiklerinde evin virane hali bir kez daha hazırlıksız yakaladı Mischa’yı ve ister istemez yüzünü buruşturdu. Odanın ortasına bıraktığı paketlere ilerlediler ve çürümeye yüz tutmuş yırtık kanepeye oturdular. Poşetleri açtıklarında onları büyük bir sürpriz beklediğinden habersizlerdi tabii. Mischa her şeyden bihaber paketleri açtı ve karnı davul gibi şişmiş bir fare yere düştü. Fare o kadar çok yemişti ki zorlukla nefes alıyor, kaçmak istiyor ama elini bile oynatamıyordu. Mischa ağzından kaçan küçük çığlıktan sonra kahkahalara boğulmuştu. “Ahah demek farelerle aşk yaşamaya başladın artık, sana getirdiğim yemekleri sevgiline yediriyorsun!” Jessie ise bu durumdan pekte memnun değildi. Yüzünü buruşturmuş oturuyor, bütün yemeğini mahvettiği için küçük fareye nefretle bakıyordu. Onun bu halini gören genç kız abisinin ne kadar aç olduğunu hatırladı ve onu teskin etti: “Merak etme şimdi dışarı çıkacağım ve sana yeni bir şeyler alacağım. Burada bekle.” Kapıya doğru ilerleyip bir yandan da kendi haline dönerken arkasından abisinin homurdanmasını duydu: “Sanki başka şansım varmış gibi…”
*bir daha gir çık yapamadım o karakterime sorun olmaz umarım ^^ | |
| | | Ysebel Moore Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 101 Kayıt tarihi : 17/05/12
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Ptsi Mayıs 28, 2012 9:27 pm | |
| - Ysebel Moore demiş ki:
- Kabul edildi.
| |
| | | Euterpe Châtillon Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 45 Kayıt tarihi : 29/05/12
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Salı Mayıs 29, 2012 5:55 pm | |
| - Euterpe Châtillon. - Pek buralarda anlatma yanlısı değilim ancak, annesinin görünümüne kavuşabiliyor. Anne tarafından bir lanet gibi yer almakta kurgum da. Anne ve babasının neden kaybolduğunu bilmiyor, bu yüzden o şekilde onları bulabileceğine inanıyor. Hatta bir şekilde zaman geçtikçe kadının geçmişine ulaşabiliyor. Ayrıca bu bir hastalık gibi olduğu için başta kriz gibi geliyor meta yeteneği. - Liv Tyler. - - Spoiler:
‘‘Euterpe, bu davete katılman gerek.’’ ‘‘Ama istemiyorum teyze, yani ne gerek var ki?’’ ‘‘Yeğenim olarak benim yanımda olmalısın. Ailemiz için…’’ ‘‘Peki, fakat sadece sen ve ailemiz için.’’
Genç kadına olan sevgisi asla azalmıyordu, tersine gün geçtikçe artıyor ve ona tam anlamı ile güveniyordu. Ağzından çıkan her sözcük, Euterpe için bir anlam taşıyor ve kalbine işliyordu. Belki de kibirli dünyasında karşı koyamadığı tek insan teyzesiydi. Bambaşka bir dünyanın bambaşka bir varlığıydı. Ondan uzakta olsa bile genç kadın aklına geldiği zaman gülümsemeye başlardı. Kadın, odasından çıkınca Euterpe sakince yatağına oturdu. Krem renge boyanmış odanın duvarları nota işaretleri ile süslenmişti. Teyzesi, Eu’nun ricasının kıramamış ve böyle yaptırmıştı odasının duvarlarını. Ancak nereden bilebilirdi ki bu isteğin bir tutkuya dönüşeceğini? Bütün ailenin ondan beklentisi farklı olsa bile genç cadı annesinin ilerlediği yola devam etmek istiyordu. Onun bıraktığı yerden devam edecek ve başaramadıklarını onun için başaracaktı. Bakışları krem rengi halıya değerken gözleri yaşarmıştı. O kadar özlemişti ki onları, düşündükçe canının yandığını hissediyordu. Herkesin arkasından ‘duygusuz’ gibi kelimeler kullanmasından usanmıştı, ancak elinden ne gelebilirdi ki? Duygularını gösterecek kadar açık yürekli değildi, olamazdı da zaten. Ona yakışan bir davranış olmazdı. Derin derin nefesler alırken rahatladığını hissetmek istiyordu sadece. Fransa’nın kasvet dolu havasını her daim üzerinde hissediyordu. Baharda bile böyle hissetmesi normal miydi?
Yatağından yavaşça kalktı ve beyaz dolabına doğru adım attı. Bir sürü elbisesi olmasına rağmen hiç birini giymek istemiyordu. Kasvet içini bunaltmaya devam ederken eline geçen ilk elbiseyi üstüne tuttu. Krem rengi mini elbise genç kızın sevdiği giysilerden biriydi. İnce askılı olmasına rağmen straplez gibi durması hoşuna gidiyor ve uzun, muntazam bacaklarını ortaya çıkartıyordu. Her zaman teyzesi de böyle giyinmesi gerektiğini söylerdi. Çıkardığı giysiler üzerinden düşerken katlamaya tenezzül bile etmemişti. Nasılsa evde tuttukları görevliler vardı. Bunları düşünürken burun kıvırdı ve oturduğu sandalyenin yanına özenle bıraktığı topuklu ayakkabılarını giydiği. Büyük bir merakla görüntüsüne bakma ihtiyacı duyarken boyunun topuklu giymesine rağmen daha da bir uzadığını hissetti. Yavaşça başı dönerken yatağının ayak kısmına tutunmuştu. ‘‘Sakin ol Euterpe, kendine gel.’’ Kaşlarını çatarken hala kendine gelmeye çalışıyordu. Hiç başı dönmemişti bugüne kadar, nasıl bir anda böyle bir şey olabilirdi ki? Dengesini sağlarken aynaya doğru yürümeye başlamıştı. Ancak aynada görünen kız kendisi değildi. Çok daha güzel biriydi. Boyu, hiç olmadığı kadar uzundu. Üzerindeki krem rengi elbise kadınsı hatlarını ortaya çıkarırken bacakları daha da bir muntazamdı. Uzun kahverengi saçları, aralarında kızıllar olmak üzere dalgalar halinde kalçasına kadar geliyordu. Yüzü bir ressamın çizimi gibiydi, sanki melek vardı karşısında. Kırmızı dolgun dudakları ile okyanus mavisi gözleri bir bütündü adeta. Kimdi bu karşısındaki, neden değişmişti ve nasıl olmuştu bütün bunlar? Yavaşça gerileyerek makyaj masasının önüne oturduğu… Gözleri, aynadaki güzel kızın gözleri ile buluştuğunda her şeyi yavaş yavaş idrak etmeye başlıyordu. Masanın üzerinde bulunan fotoğrafı eline alır almaz gözlerinin dolmaya başladığını hissetti. Hiçbir şey duymuyor ve düşünemiyordu. Tek düşündüğü aynadaki kız ve resimdeki kadındı. Gözleri aynaya tekrar çarparken dolgun dudaklarından çıkan kelimeler duyulmayacak bir fısıltıdaydı. ‘‘Anne?’’
En son Euterpe Châtillon tarafından Salı Mayıs 29, 2012 8:25 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Ysebel Moore Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 101 Kayıt tarihi : 17/05/12
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Salı Mayıs 29, 2012 8:22 pm | |
| Formu tam olarak doldurursanız daha iyi olur. | |
| | | Euterpe Châtillon Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 45 Kayıt tarihi : 29/05/12
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Salı Mayıs 29, 2012 8:26 pm | |
| Form yenilenmiştir o zaman. ^^ | |
| | | Ysebel Moore Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 101 Kayıt tarihi : 17/05/12
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Salı Mayıs 29, 2012 8:59 pm | |
| - Ysebel Moore demiş ki:
- Ysebel Moore demiş ki:
- Kabul edildi.
| |
| | | | Metamorfmagus Alımları | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|